BiaNet: Bilgi Edinmek Hakkınız, Sonuna Kadar Kullanın

BİA Haber Merkezi – İstanbul, 26 Eylül 2008, Cuma (Tolga KORKUT – tolgakorkut@bianet.org)

Avukat Küey “Bilgi edinme hakkınızı kullanmaktan vazgeçmeyin. TC kimlik numaranızı bildirmeniz yeterli. Kurumlar başka hiçbir belge isteyemez. Yanıt alamazsanız yargıya başvurun” diyor.

28 Eylül Bilgi Edinme Hakkı Günü için konuştuğumuz Avukat Hilal Küey, kurumların bilgi edinme hakkını kullananlara bilgi vermemek ya da geciktirmek için bazı taktikler kullanabildiğini, ama yılmamak ve bu hakkı sonuna kadar kullanmak gerektiğini söylüyor.

Kurumların en yaygın taktiklerinden biri, soru sorulan kurumun, “Bu sorunun yanıtı başka bir kurumda” diyerek yanıtı geciktirmesi. Ya da yetersiz yanıt vermesi.

Yurttaşa verilmeyen bilgi BM’de rapor oldu
Örneğin Mayınsız Bir Türkiye Girişimi’nden Muteber Öğreten 2004’te Türkiye’nin imha etmesi gereken antipersonel mayınlarla ilgili istatistiklerini sorduğunda Genelkurmay’dan gelen yanıt “ülke savunmasına yetecek miktarda” mayın bulunduğu olmuştu. Öğreten daha sonra yetersiz yanıt gerekçesiyle Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu’na (BEDK) başvurmuştu; ama BEDK de “bu bilgi devlet sırrıdır” diye yanıt vermişti. Oysa o sırada Türkiye bu istatistikleri yükümlülüğü gereğince Birleşmiş Milletler’e iletmiş, rapor bütün dünyanın görüşüne açılmıştı.

Bilgi edinmek için kimlik numarası yeterli
Küey bir kere soru sorduğu kurumun kendisine “Derneğinizin tüzüğünü gönderin” diye yanıt verdiğini anımsıyor. “Böyle bir hakları yok. Bilgi edinme hakkından yararlanmak için TC kimlik numaranızı vermeniz yeterli. Sizden başka hiçbir belge, bilgi istenemez. Elbette ‘Bunu isteyemezsiniz’ diye yanıt verdim” diyor, kurumun daha sonra sorularına yanıt verdiğini anlatıyor.
15 gün içinde yanıt zorunlu

2003’te çıkan Bilgi Edinme Hakkı Yasası’na göre yurttaşlar kamu kurum ve kuruluşlarından ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarından bilgi sorabiliyorlar.

Kurumlar bu soruları 15 iş günü içinde yanıtlamak zorundalar. Ancak bilginin başka bir kurumdan edinilmesi, görüş alınması ya da birden çok kurumu ilgilendirmesi durumunda bu süre 30 iş gününe çıkabiliyor.

Küey “Eğer yanıt alamazsanız ya da yeterli yanıt alamadığınızı düşünüyorsanız BEDK’ye başvurun”diyor.

BEDK durumu değerlendirip kararını 30 iş günü içinde karar vermek zorunda. Kurum ve kuruluşlar, BEDK’nin istediği her türlü bilgi veya belgeyi 15 iş günü içinde vermekle yükümlü.

“Sonuç alamazsanız yargıya gidin”
Küey bu süreçten de yeterli veya hiç sonuç alınamazsa, yargıya gidilmesini öneriyor. “İdare mahkemesine başvurun. Faydası yok diye düşünmeyin. Eskiden edinemediğimiz birçok bilgiyi bu yolla edinebiliyoruz.”

Ancak yargıya götürülen vaka sayısı oldukça düşük. Bilgi edinme hakkı üzerine çalışan bilgiedinmehakki.org’un raporuna göre, 2004-2007 arasında yurttaşlardan tarafından açılan dava sayısı yalnızca 23.116davayıysa yine kamu kurumları açmış.

4 yılda yaklaşık 3 milyon başvuru
Rapora göre 2004-2007’de toplam 2 milyon 826 bin 882 bilgi edinme başvurusu yapıldı. Bunların yarısından fazlasıysa 2006 ve 2007’de gerçekleşti. 2007’deki başvuru sayısı yaklaşık 940 bin. Bunların yaklaşık beşte dördü olumlu yanıtlandı ve bilgi verildi. Yaklaşık 10 başvurudan biriyse reddedildi. (TK)

BilgiEdinmeHakki.Org 2008 Raporu

Bilgi Edinme Hakkı Vatandaş Kullanım İstatistikleri (2004-2007): Bir BilgiEdinmeHakki.Org Değerlendirmesi

Ağustos 2008

BilgiEdinmeHakki.Org hem 2007 yılının değerlendirmesini hem de 2004-2007 yıllarının değerlendirmesini içeren bu raporu Ağustos 2008 içinde Türk kamuoyu ile paylaşmak için hazırladı. Bu raporun amacı BEDK tarafından hazırlanan ve TBMM tarafından yayınlanan yıllık raporun geçmiş yıllara göre değerlendirilmesi ve yorumlanması, raporlarda verilmeyen bazı bilgilerin kamuoyu ile paylaşılması ve uygulamada ortaya çıkan  sorunları günışığına çıkarmaktır.

2004 yılında Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’nu yürürlüğe sokan Devlet açıklık ve saydamlığın öneminin farkında olsa da, bu raporda da görüleceği gibi bu önemli hakkın kullanılmasında giderilmesi gereken çok büyük sorunlar vardır. Açıklık ve saydamlığın güvence altına alınması için ve Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’nun uygulaması ile ilgili  sorunların  giderilmesi için Başbakanlığı, Hükümeti ve TBMM’yi göreve davet ediyoruz.

Bu 14 sayfalık BilgiEdinmeHakki.Org raporunu PDF dosyası olarak indirebilirsiniz.

 

2008 Rapor Kapak

Maliye Bakanlığı'nda telekulak skandalı

Kaynak: haberturk / Tarih/Saat: 15 Ağustos 2008 Cuma, 00:14:14 / Link : www.haberturk.com

Danıştay vergi denetmeninin dinlenmesini yasalara aykırı buldu, Bakanlık yetkilileri görevi kötüye kullanmakla suçlanıyor

Maliye Bakanlığı’nda ‘telekulak’ skandalı patladı. Danıştay 1. Dairesi, Maliye Bakanlığı’nda bazı görevliler hakkında Teftiş Kurulu Başkanlığı’nca başlatılan idari soruşturma kapsamında vergi denetmeni olarak görev yapan Nermin Ateş’in telefonlarının dinlenmeye alınmasını yasalara aykırı buldu.

Danıştay, Ateş’in telefonlarını dinlemeye aldıran Maliye Bakanlığı yetkilileri hakkında soruşturma izni istenmesine dair yapılan başvuruya ilişkin hazırlanan raporu yetersiz buldu. Yeni bir raporun hazırlanıp kendilerine gönderilmesini isteyen Danıştay, daha sonra Maliye Bakanlığı yetkililerinin “görevi kötüye kullanmak” suçunu işleyip işlemediklerine karar verecek.

-VERGİ DENETMENİNİN DİNLENEN TELEFONU KOCASININ ÜZERİNE KAYITLI

Nermin Ateş’in kullandığı cep telefonunun, eşi Hıdır Ateş adına kayıtlı olduğu tesbit edildi. Hıdır Ateş, Teftiş Kurulu Başkanlığı’na başvurarak eşi Nermin Ateş’in kullandığı ve kendi adına kayıtlı bulunan cep telefonunun hangi gerekçelerle dinlemeye alındığını sordu. Bilgi Edinme Hakkı çerçevesinde dilekçe yazarak, telefonunun neden dinlendiğini soran Ateş’e, istediği bilgilerin kendisine verilemeyeceği yanıtı verildi.

Ateş de, bu yazı sonrası hakkında açılmış bir soruşturma olmadığı halde telefonunun dinlemeye alınarak özel hayatın gizliliğinin ve iletişim özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia ederek telefonu dinlemeye alan Maliye Bakanlığı yetkilileri hakkında şikayetçi olduğunu belirterek Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Başsavcılık da ilgililer hakkında soruşturma başlatmak için Maliye Bakanlığı’ndan izin istedi. Maliye Bakanlığı, olayı incelemesi için müfettiş görevlendirdi. Müfettiş, Ateş’e ait telefonu dinlemeye aldırma eylemiyle illiyet bağı bulunan tüm şüphelilerin isnat edilen eylemle ilgilerine göre haklarında soruşturma izni verilmesi veya verilmemesi yönünde bir öneri getirilmesi yönünde bir inceleme yapmadan soruşturma izni verilmemesi gerektiğini belirtti.

Hıdır Ateş, Maliye Bakanlığı’nın bu kararına itiraz etti. İtirazı görüşen Danıştay 1. Dairesi Maliye Bakanlığı yetkilileri hakkında soruşturma vizesi verdi. Kararda şöyle denildi:
“Eylemle illiyet bağı bulunan şüphelilerin ismen ve görev yerleri itibariyle tespit edilerek haklarında yasal merci tarafından ön inceleme emri verilmesi, bu emre dayalı olarak tüm şüphelileri kapsayan bir ön inceleme raporu düzenlenmesi ve yetkili merci tarafından söz konusu inceleme raporu da göz önünde bulundurulmak suretiyle tüm şüpheliler hakkında soruşturma izni verilmesine veya verilmemesine ilişkin bir kararın tesis edilmesi, verilecek kararın türüne göre gerekli yazılı bildirimlerin yapılması, tesis edilen karara karşı itirazda bulunulması durumunda yazılı bildirimlere ilişkin günlü ve imzalı bildirim alındıkları ile itiraz dilekçelerinin de eklenerek dosyanın eksiksiz olarak dairemize gönderilmesi gerektiğinden, itirazın kabulüyle Maliye Bakanı’nın, şikayetin işleme konulmamasına ilişkin kararının kaldırılmasına, dosyanın gereğinin yapılması için Maliye Bakanlığı’na iadesine oy çokluğuyla karar verildi”

Maliye Bakanlığı, Danıştay’ın bu kararının ardından yeni bir rapor hazırlayacak. Danıştay da hazırlanan raporu inceledikten sonra Maliye Bakanlığı yetkililerinin “görevi kötüye kullanmak” suçunu işleyip işlemediklerine karar verecek.

Radikal: Polis bilgi edinme hakkıyla alay ediyor

21 Temmuz, 2008 (Mesut Hasan Benli)

Radikal 21.07.2008

 

Bilgi edinme hakkını kullanan avukata Emniyet’in verdiği yanıtlar akla zarar. Emniyet’te ne kadar biber gazı var?: Yeteri kadar… 1 Mayıs’ta ne kadar kullanıldı?: Yetkili amirin belirlediği kadar…

ANKARA – Bilgi Edinme Yasası kapsamında, polisin elindeki biber gazı oranını, bu gazın hangi durumlarda ve hangi ölçülerde kullandığını öğrenmek isteyen Avukat Emre Baturay Altınok’a Emniyet Genel Müdürlüğü alay edercesine yanıtlar verdi. Altınok’un “Emniyetin elinde ne kadar biber gazı mevcut” sorusu “Yeteri kadar”, “2006 yılında ne kadar biber gazı kullanıldı” sorusu ise “Gerektiği kadar” diye yanıtlandı. Altınok, yanıtların ‘muğlak, geçiştirici ve belirsiz’ olduğu gerekçesi Başbakanlık Bilgi Edinme ve Değerlendirme Kurulu’na itiraz etti. Ancak kurul yanıtların yeterli olduğuna karar vererek Altınok’un itirazını reddetti.

Özellikle 2007 ve 2008 1 Mayıslarında polis göstericilere karşı aşırı düzeyde biber gazı kullandı. 2007 yılındaki gösterilerde 75 yaşındaki İbrahim Sevindik isimli bir vatandaş biber gazı nedeniyle hayatını kaybetti. Avukat Altınok, Radikal İki’de yayımlanan ‘Biber Gazı ile Emniyette miyiz’ başlıklı yazı üzerine 20 Mayıs 2007 tarihinde Bilgi Edinme Yasası kapsamında, Emniyet Genel Müdürlüğü’ne başvurarak, biber gazının kullanımı hakkında bilgi istedi.

Ancak, Altınok’un başvurusuna bir türlü yanıt verilmedi. Bunun üzerine Altınok, 3 Temmuz 2007’de Başbakanlık Bilgi Edinme ve Değerlendirme Kurulu’na şikâyette bulundu. Şikayet üzerine Emniyet Genel Müdürlüğü 13 Eylül 2007’de Altınok’a yanıt vermek zorunda kaldı. Ancak Emniyet’in Altınok’a verdiği yanıtlar son derece ilginç:

Soru:
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün stoklarında 2007 için ne kadar biber gazı var?
Cevap: Stoklarda ‘yeteri kadar’ mevcuttur.

Soru:
2006’da ne kadar biber gazı kullanılmıştır? Stoklarında 2007 senesine artan varsa bunun miktarı nedir?
Cevap: Yasadışı toplumsal olaylarda 2006 senesi içerisinde ‘gerektiği kadar’ kullanılmıştır.

Soru: 1 Mayıs 2007 tarihinde Taksim de ne kadar biber gazı kullanılmıştır?
Cevap: Yetkili amir tarafından ‘belirlenen miktarda’ gaz mühimmatı kullanılmıştır.

Soru: Biber gazının kullanımındaki ölçünün sınırı nedir?
Cevap: Yasadışı toplumsal olayın mahiyetine göre saldırı ve şiddetle orantılı olarak biber gazı kullanılmaktadır.

Soru: Emniyet güçleri tarafından kullanılan biber gazının üretimi Türkiye’de yapılmakta ise bu üretimi kim ve nerede yapmaktadır?
Cevap: Üretimi ülkemizde yapılmamaktadır. Alımlar ihale usulü yapıldığından, ihaleyi kazanan firma tarafından ‘çeşitli ülkelerden’ temin edilmektedir.

Soru: 1 Mayıs 2007’de biber gazından kaynaklı olduğu düşünülen İbrahim Sevindik adlı vatandaşın ölümü ile kolluk kuvvetleri hakkında bakanlığınızca açılmış bir soruşturma var mı?
Cevap: Biber gazından öldüğü iddia edilen adı geçen vatandaşın sürekli olarak kalp hastalığı nedeniyle tedavi gördüğü, 1996’da by-pass  geçirdiği, adı geçenin ölümü nedeniyle herhangi bir şahsa atfı kabil kastı ya da kusuru bulunmadığından, Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı kararı ile çevik kuvvet görevlileri hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.

Başbakanlık’a göre yeterli
Altınok, kendisine ‘muğlak, geçiştirici ve belirsiz ve ölçülmeyen cevaplar’ verildiği gerekçesiyle 25 Eylül 2007’de Başbakanlık Bilgi Edinme ve Değerlendirme Kurulu’na  şikâyette bulundu. Altınok, verilen cevaplarla kanunların kendisine tanıdığı ‘objektif ve sağlıklı bilgiye erişim hakkının engellendiğini’ belirtti. Ancak kurul  Altınok’a verilen cevapların yeterli olduğunu karar vererek itirazı reddetti.

Emniyet ‘bilgi vermeyi’ Genelkurmay’dan mı öğrendi?
Bilgi edinme hakkının resmi kurumlar tarafından ‘gereği kadar’ işletilememesine bir örnek de Genelkurmay Başkanlığı’ndan gelmişti. ‘Mayınsız Türkiye Girişimi’nden Muteber Öğreten, bilgi edinme  hakkını kullanarak 2004’te Türkiye’deki depolarla toprak altındaki antipersonel mayınlarla ilgili istatistikleri sormuş ve 13 Aralık 2004’te şu yanıtı almıştı: “Türkiye’nin stoklarında milli savunmasına yetecek kadar mayın bulunmaktadır. Sınırlardan yasa dışı geçişleri engellemek ve ülke güvenliğini sağlamak maksadıyla muhtelif yerlerde döşeli mayın bulunmaktadır. Sınırlardan yasa dışı geçişleri engellemek ve ülke güvenliğinin gerektirdiği tesisleri korumak maksadıyla bazı ülkelerle olan sınır hattı boyunca mayınlar döşenmiş ve bu mayınlı sahalar  üzerlerinde mayın ikaz levhaları bulunan tel çiti ile çevrilmiştir. Mayın tahrip çalışmaları devam etmektedir.”
Öğreten bu yanıtın sorunun karşılığı olmadığı gerekçesiyle Başbakanlık Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu’na başvurunca kurul bu bilgilerin ‘açıklanması halinde devletin emniyetine, dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenliğine açıkça zarar verecek nitelikte devlet sırrı’ olduğuna hükmedip, Genelkurmay’a arka çıkmıştı.  Ancak, Türkiye 2004’te kara mayınları konusundaki uluslararası sözleşmenin tarafı olduğu için bu konu devlet sırrı olmaktan çıkmıştı. Üstelik Öğreten’in istediği bilgiler, Türkiye sözleşme gereği bildirdiği için  Birleşmiş Milletler’in internet sitesinde yayımlanıyordu.

Bilgi Edinme Hakkı Kanunu 2007 yılı istatistikleri açıklandı

2007 Genel Raporuna PDF dosyası olarak erişebilirsiniz . Aynı şekilde raporla ilgili yayınlanan Basın Açıklamasına da TBMM sayfalarından ulaşmak mümkün.Bu konuyla ilgili BilgiEdinmeHakki.Org incelemesi gelecek hafta içinde sitemizden yayınlanacaktır.

Radikal, Bilgi edinme hakkını önemsemedik, 27/06/2008

ANKARA – TBMM’ye, Bilgi Edinme Hakkı Kanunu kapsamında 2007 yılında bin 865 başvuru oldu, başvuru sayısı önceki yıla oranla yüzde 18.5 azaldı.TBMM’nin internet sitesinde 2007 yılı “Türkiye Bilgi Edinme Raporu” yayınlandı. Rapora göre, tüm kamu kurum ve kuruluşlarına toplam 939 bin 920 başvuru yapıldı. 2007 yılında başvuru sayısının bir önceki yıla göre yaklaşık yüzde 9 oranında artarken, başvuruların 751 bin 89’unun olumlu, 108 bin 530’unun kısmen olumlu kısmen de olumsuz cevaplandırıldı.

TBMM Başkanlığına yapılan bilgi edinme başvuruları 2007 yılında bir önceki yıla göre yüzde 18,5 oranında azalarak bin 865 oldu. Söz konusu başvuruların yüzde 70,5’ini oluşturan bin 316’sı olumlu cevaplandırılırken, 321’i reddedildi, 228 başvurunun ise ilgisi nedeniyle diğer kurum ve kuruluşlara gönderildi. Açıklamada, şunlar kaydedildi:

Şeffaf yönetimin gereği

“Bilgi edinme hakkı insan haklarından biri olarak kabul edilmektedir. Kişilerin bilgi edinme hakkını kullanmaları, demokratik ve şeffaf yönetimin gereği olan eşitlik, tarafsızlık ve açıklık ilkelerinin de gereğidir. Bu hak bazı ülkelerde anayasal düzeyde, bazılarında da ülkemizde olduğu gibi yasa düzeyinde düzenlemelerle güvenceye alınmıştır.

Bilgi edinme hakkı, idareye işleyişi konusunda her an bilgi verme yükümlülüğünü getirmekte ve idareyi hukuk devleti olma idealine bağlı tutmaktadır. Aynı zamanda bireylerin, yönetimi sorgulayabilme ve yönetime katılma kanallarını da genişletmektedir.

Ülkemiz açısından, her yıl bir öncekine göre başvuruların artması, olumlu cevap oranının yüksek olması ve uygulamada bazı aksaklıklara rağmen sistemin genelde sağlıklı işlemesi sevindiricidir. Bu durum bilgi edinme kültürünün hem kurum ve kuruluşlarımız ve hem de vatandaşlarımız nezdinde gittikçe artan oranlarda benimsendiğini ve sistemin sağlıklı şekilde yerleştiğini göstermektedir.” (aa)

Hakkımızda ne bilindiğini biliyor muyuz?

Çevremizdekilerin bizim hakkımızda ne bildiğini bilmiyoruz, kişisel verilerimizi koruma hakkından yoksunuz. Yrd.Doç.Dr. Leyla Keser Berber, tasarının ne getireceğini, özel hayat istisnalarını, polis, jandarma ve MİT’in ne istediğini anlattı.

İSTANBUL – Bilgi Üniversitesi Bilişim Teknolojisi Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi Direktörü Yrd.Doç.Dr. Leyla Keser Berber ve Nilgün Başalp “Kişisel Verilerin Korunması Tasarısı” konusunda NTVMSNBC’nin sorularını yanıtladı. Araştırmacılara göre tasarı yasalaşırsa, kişisel bilgiler ancak açık ve meşru amaçlar için toplanıp işlenebilecek. Ancak jandarma, polis ve istihbarata “suç işleme şüphesiyle özel nitelikteki kişisel bilgileri de işleme” yetkisi tanınırsa, tasarının amacı boşa çıkacak. Berber ve Başalp, bu üç kurumun zaten kendi kanunlarıyla “suçun önlenmesi için özel niteliği olan verilerin işlenme yetkisini çoktan elde ettiğini” belirterek, “Tasarıya müdahale etmektense, kanunlardaki düzenlemenin hukuk devleti ilkesi doğrultusunda eleyici bir gözden geçirilmesi daha doğru olur kanaatindeyiz” diyor.

 

Dr. Leyla Keser Berber’in NTVMSNBC’ye tasarıyla ilgili yaptığı açıklamalar şöyle:
Avrupa Birliği’nde 1995’den bu yana uygulanan ve Avrupa Birliği’ne üye her ülkede ortak koruma kuralları ile göze çarpan yeni bir alan, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı ile Türk hukukuna kazandırılmaya çalışılıyor. Bugün AB vatandaşlarının veri korumasında sahip olduğu haklar her ne ise, bu kanun tasarısı ile Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına da aynı haklar sağlanmaya çalışılıyor. Maalesef bugün için, çevremizin, şahsımızla ilgili bildiklerini öğrenme olanağından yoksun olduğumuz gibi, varlığımızı bu bilgi karşısında etkin bir şekilde koruma olanağına da sahip değiliz. Tasarı bu açıdan önem taşıyor ve eğer yasalaşırsa, temel hak ve özgürlüklerin korunmasında önemli bir adım atılmış olacak.

Kişisel Verilerin Korunması Tasarısı’nın amacı, kişisel verilerin işlenmesinde kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı ile temel hak ve özgürlüklerini korumak ve kişisel verileri işleyen gerçek ve tüzel kişilerin uyacakları esas ve usulleri düzenlemek. Dolayısıyla yasa tasarısı, kişiyi, kişilik haklarını korumayı hedefleyen bir mantıkla hazırlanmış.

KİŞİSEL VERİLERİMİZ ÜZERİNDEKİ HAKLARIMIZ
Tasarı ile şimdiye kadar herhangi bir kamu veya özel sektör kuruluşu ile olan ilişkilerimiz dolayısıyla işlenen, ancak ne şekilde ve nasıl işleneceğine, birey olarak işlenen kişisel verilerimiz üzerindeki haklarımızın neler olduğuna ilişkin özel bir düzenleme bulunmayan son derece önemli bu konu bakımından bireyi koruyucu hükümler getirilmiştir.

Şöyle ki; Bu kanun çerçevesinde kişisel verileri işleyenler, hangi tür verileri, ne kadar süre ile ve hangi amaçlar doğrultusunda işlediklerini açıklamak zorundalar. Bu amaçla, ayrıca bu kanun ile oluşturulacak kamuya açık sicillere veri işleyicisi olarak kaydolmak zorunda. Bu sayede vatandaş, kimin, hangi tür verileri, ne kadar süre ile işlediğini bu sicillere bakarak öğrenme imkanına sahip olacak. Ayrıca kendisi hakkında kişisel veri işleyenlere doğrudan başvurarak, kendisi ile ilgili hangi verilerin ne amaçla toplandığını ve işlendiğini öğrenme hakkına, yanlışlık varsa da düzeltilmesini ve hatta belirli bazı durumlarda silinmesini dahi isteme hakkına sahip olacak.

Kanun ile ihdas edilecek Kişisel Verilerin Korunması Kurumu da, bu kanunun yürütülmesinde önemli görevler ifa edecek. Örneğin, vatandaşlar şikayet yoluyla bu kuruma başvurarak, vatandaşların şikayetlerinin haklı olup olmadığını değerlendirecek.

VERİ HAVUZU OLUŞTURULMAYACAK
Tasarı sanıldığının aksine, verilerimizin bir havuzda toplanacağı, ilgili kurum veya kuruluşlarla paylaşılacağı bir sistem öngörmüyor. Bilakis, şu ana kadar zaten herhangi özel bir yasa ile hukuki korumaya sahip olmayan ve deyim yerindeyse kaos ortamında bulunan verilerimizi koruyacak özel bir hukuki şemsiye yaratacak.

Kanun kişisel verilerin işlenmesinde dikkate alınması gereken temel hususları düzenliyor. Buna göre kişisel verilerin işlenmesinde, hukuka uygunluk aranacak. Başka bir ifade ile, kişisel veriler, ancak belirli, açık ve meşru amaçlar için toplanabilecek ve bu amaçlara aykırı olarak yeniden işlenemeyecek. Ayrıca toplandıkları amaçla bağlantılı, yeterli ve ölçülü olarak işlenmeleri gerekecek. Bunun dışında kişisel veriler gerçeğe uygun olarak işlenecek ve gerektiğinde güncellenecek. Saklama süresi bakımından ise, ilgili kişilerin kimliklerini belirtecek biçimde ve kaydedildikleri veya yeniden işlenecekleri amaç için gerekli olan süre kadar muhafaza edilmesi zorunlu. İşlenen verilere sadece kanunen erişim yetkisi olanlar ulaşabilecek.

‘HASSAS’ VEYA ‘ÖZEL NİTELİKTE’ VERİ
Basında ilk yer aldığı günden beri konunun odak noktasını oluşturan “hassas veri” veya “özel niteliği olan veriler” bakımından ise durum şu:

Kanun bazı veriler bakımından, daha hassas davranıyor. Özel niteliği olan veriler olarak tanımladığı bazı veri kategorileri için daha sıkı koruma kurallarının işlerlik kazanacağını görüyoruz. Buna göre, kural olarak, kişilerin ırk, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep veya diğer inançları, dernek, vakıf ve sendika üyeliği, sağlık ve özel yaşamları ve her türlü mahkûmiyetleri ile ilgili kişisel veriler işlenemeyecek.

Bu tür veriler, bünyesinde barındırdıkları ayrımcılığa uğrama tehlikesi sebebiyle, ancak belli bazı hallerde işlenebilecek. Bu istisnalardan biri, suçun soruşturulmasına ilişkin olarak özel nitelikteki kişisel verilerin, ilgili kanunlarda yeterli koruma tedbiri bulunması kaydıyla, yetkili mercilerin kontrolü altında işlenebilmesi. Bu hüküm hukuk devleti ilkesi çerçevesinde düşünüldüğünde polisin, jandarmanın ve istihbarat birimlerinin hukuka uygun olarak faaliyet göstermelerine olanak sağlar.

Suçun soruşturulması bağlamında kendi özel kanunlarında açıkça verilmiş ve sınırları çizilmiş -yani yine hukuka uygun- olarak özel niteliği olan kişisel verileri işlemeleri mümkün.

Ancak tasarı, özel niteliği olan verilere ilişkin olarak, suçun önlenmesi bakımından doğal olarak herhangi bir düzenleme içermiyor. Bu kanunun yapılmasındaki amaç, “hukuk devleti” ilkesi ile bağdaşır bir hukuk düzeni yaratmak. Oysa suçun önlenmesi kavramının muğlaklığı ortada.

“SUÇ İŞLEYEBİLİR” ŞÜPHESİYLE
Her vatandaşın “suç işleyebilir” şüphesi ile özel niteliği olan verilerin toplanmasına bu kanun ile fırsat tanımak, bu kanunun uygulama amacını boşa çıkarır. O nedenle bu kanunda bu konuda özel düzenleme yapılması gerektiği kanaatini paylaşmıyoruz. Jandarma, polis ve istihbarat birimleri, zaten 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’nun ek 7’nci maddesi, 2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu ek 5’inci ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Millî İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nun 6’ncı maddeleri çerçevesinde suçun önlenmesi için özel niteliği olan verilerin işlenme yetkisini çoktan elde etmiş görünüyor.

Mevcut tasarıya müdahale etmektense, bu kanunlardaki düzenlemenin hukuk devleti ilkesi doğrultusunda eleyici bir gözden geçirilmesi daha doğru olur kanaatindeyiz. Zira özel niteliği olan verilerle ilgili düzenleme doğrudan kişilerin temel hak ve özgürlüklerini ilgilendirir. Kişilerin (tekrar ediyorum) ırk, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep veya diğer inançları, dernek, vakıf ve sendika üyeliği, sağlık ve özel yaşamları ve her türlü mahkûmiyetleri ile ilgili kişisel verilerdir. Bu verilerin “suç işlenebilir” kaygısı ile amaçsız toplanmasına hizmet etmek vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini sınırlar. Devleti şeffaflaştırmasını amaçlayan bir kanunun vatandaşı şeffaf kılması beklenemez.

CNN Türk: Özel hayatın gizliliği koruma altına alınıyor

Kişisel Verileri Koruma Yasa Tasarısı Meclis’te Alt Komisyon’da görüşülüyor. Eğer tasarı yasalaşırsa, kişisel bilgiler sadece açık ve meşru amaçlar için toplanıp kullanılabilecek.

17 Haziran, 2008 22:46:00 (TSİ)

Meclis Adalet Alt Komisyonu’nda görüşülen ‘Kişisel Verileri Koruma Tasarısı’nın amacı kişisel bilgilerin gizliliğini korumak. Tasarı yasalaşırsa, kişisel bilgiler sadece açık ve meşru amaçlar için toplanacak ve kullanılabilecek. Müşterilerin kişisel bilgilerini toplayan bankaların bu verileri ne kadar süreyle saklayabileceği, ne amaçla kullanacağı ve gizli tutma mecburiyeti bu kanunla hukuki bir temel kazanacak. Müşteriler de bu verilerin hangi amaçla toplandığını öğrenme, bazı durumlarda silinmesini isteme hakkına sahip olacak. Kişisel bilgilere yalnızca kanunen erişim yetkisi olanlar ulaşabilecek.

Kanunla hiçbir kurum, ırk, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep, sendika üyeliği, sağlık bilgileri ve mahkumiyet gibi kişisel bilgileri kullanma ve saklama hakkına sahip olmayacak. Bu bilgiler, sadece bir suçun soruşturulması aşamasında kullanılabilecek. Kişisel bilgilerin korunmasıyla ilgili düzenleme 1995 yılından bu yana Avrupa Birliği ülkelerinin mevzuatında yer alıyor.

Yasa tasarısı, emniyet güçlerinin kamu ve özel kurumlardaki bilgilere erişim ve dosyalama yetkisini kısıtlayan düzenlemeler içeriyor. Jandarma, MİT ve Emniyet bu düzenlemeye itiraz ediyor. Alt Komisyon’a yazılı görüş bildiren jandarma genel komutanlığı, suçu önleme görevini yapabilmek için, kişisel verilerin işlenmesi yetkisi tanınmasını istedi. Jandarma Genel Komutanlığı, tasarının bazı hükümlerinde bu amaçla değişiklik istedi.

NTVMSNBC: Jandarmadan mahrem talepler

Jandarma Genel Komutanlığı, “suçu önleme” gerekçesiyle özel hayata ilişkin kişisel bilgileri işleme yetkisi isteğini, resmi bir yazı halinde TBMM’ye bildirdi.

ANKARA – Kişisel Verilerin Korunması Kanun Tasarısı’nın TBMM Adalet Alt Komisyonu’nda görüşülmesi sırasında, Emniyet, MİT ve Jandarma istihbaratı “suç ve suçluyla mücadele” gerekçesiyle kamu ve özel kurumlardaki bilgilere erişim ve dosyalama yetkisi isteyince tartışma çıkmış; muhalefet bu üç kurumun, vatandaşın psikolojik ve fiziki sağlığından hangi partiyi desteklediğine kadar tüm özel hayat bilgilerine erişip “fişlemesi”ne karşı çıkmıştı. Komisyon Başkanvekili AK Parti’li Hakkı Köylü de tartışmalar üzerine toplantılara ara verdi, tüm kurumlardan tasarıya ilişkin tekrar görüş alınmasını istemişti. Komisyon’a yazılı görüş bildiren ilk kurum Jandarma Genel Komutanlığı oldu.

 

Jandarma Genel Komutanlığı yazısında, suçu önleme görevini yapabilmek için, jandarmaya da özel nitelikteki kişisel verilerin işlenmesi yetkisi tanınmasını istedi. Anadolu Ajansı’nın haberine göre, Jandarma Genel Komutanlığı, tasarının bazı hükümlerinde bu amaçla değişiklik istedi.

“HAKLI ÇIKAR” YERİNE “KANUNİ GÖREV”
Tasarıda kişinin temel hak ve özgürlükleri ile meşru çıkarlarına zarar vermediği sürece, “veri kütüğü sahibinin kendi haklı çıkarları” için kişinin rızası bulunmaksızın veri işlenmesine olanak sağlandığını belirten Jandarma, “kendi haklı çıkarları” ibaresinin, oldukça geniş kapsamlı ve belirsiz nitelikli olduğunu savundu. Yazıda, bunun yerine “kanunlarla verilen görev ve yetkilerin yerine getirilmesi amacıyla…” ifadesinin konulması istenildi.

ÖZEL HAYATI KORUYARAK İŞLEME YETKİSİ!
Tasarıda “kişilerin ırk, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep veya diğer inançları, dernek, vakıf ve sendika üyeliği, sağlık ve özel yaşamları ile her türlü mahkumiyetlerine ilişkin kişisel verilerin işlenemeyeceğine” yer verildiğine dikkat çekilen yazıda, ancak bu verilerin, özel hayatın ve aile hayatının gizliliğinin korunmasını sağlayacak yeterli önlemlerin alınması şartıyla bazı hallerde işlenmesine olanak sağlandığı belirtildi.

Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu ile yönetmeliklerde, jandarmaya suçun önlenmesinin sağlanması amacıyla gerekli tedbirleri alma ve uygulama yetkisi verildiği hatırlatıldı. Bu kapsamda, jandarmanın kendi sorumluluk alanında “suç işlenmesinin önlenmesi” amacıyla iletişimin tespit edilmesi, dinlenmesi, sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi ve kayda alınması ile teknik araçlarla izleme yapılması yetkisi tanındığını kaydedildi.

SUÇU ÖNLEMEK AMACIYLA ÖZEL YETKİ
“Suçun soruşturulması kadar, suçun işlenmesinin önlenmesinin de önemli olması sebebiyle önleyici kolluk faaliyetlerinin yürütülmesi sırasında özel nitelikli kişisel verilerin işlenmesine imkan tanınmasının, görevin gereğince yerine getirilmesini sağlayacağı değerlendirilmektedir” görüşü belirtilerek, bu nedenle özel nitelikteki kişisel verilerin işlenmesine, “suçun soruşturulmasında” olduğu gibi “suçun önlenmesi” için de olanak sağlanması istendi.

İSTİSNA KAPSAMI GENİŞLETİLSİN
Kişisel verilerin işlenmesine ilişkin istisnaları düzenleyen madde kapsamına “özel niteliği olan kişisel veriler” ile “kişisel verilerin üçüncü kişilere aktarılmasının” da alınmasını isteyen Jandarma, Kişisel Verileri Koruma Kurulu’nun oluşumuna da itiraz etti.

KORUMA KURULU’NDA KADROLAŞMA UYARISI
Kurulun, Bakanlar Kurulu’nca seçilen 7 üyeden oluşacağının öngörüldüğü ancak, adayların nasıl belirleneceğine ilişkin herhangi bir düzenlemeye yer verilmediği ifade edilen yazıda, kişi hak ve özgürlükleri ile doğrudan ilişkili bir görev yürütecek ve yetkilerini bağımsız olarak kullanacak özerk bir kurulun üyelerinin tek bir makam tarafından seçilmesinin, kurulun bilimsel ve idari özerkliğini olumsuz etkileyeceği ve kadrolaşmalara sebebiyet verebileceği ileri sürüldü.

Yazıda, Kurul’a aday gösterilmesi ve üye seçiminin farklı makamlar tarafından yapılması istenerek, bu amaçla kurulun öğretim üyeliği yapmış üyeleri için Yükseköğretim Kurulu, kamu hizmetinde çalışma şartı aranan üyeleri için bakanlıkların, özel sektörde çalışma şartı aranan üyeleri için de meslek kuruluşlarının göstereceği adaylar arasından Bakanlar Kurulu’nca seçim yapılmasının uygun olacağı savunuldu.

Radikal: Herkesi fişlemeden rahat etmeyecekler

18/06/2008 (Denız Zeyrek / Yurdagül Şimşek)

Kişisel Verilerin Korunması Kanun tasarısı kağıt üstünde temel hak ve özgürlükleri korumak içindi. Ancak gerçek yaşamda büyük fişlemenin kapılarını açıyor.

ANKARA – Hükümet, vatandaşların şahsi bilgilerini korumak için TBMM’ye sunduğu yasa tasarısında kaşıkla verdiğini kepçeyle geri almaya hazırlanıyor. ‘Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı’ eğer Meclis’e sunulduğu gibi kabul edilirse vatandaşların banka, dernek, vakıf, sendika, şirket, kamu kuruluşu gibi yerlerde toplanan bütün kişisel verilerinin, ‘suç oluşumu ve suçun önlenmesi’, ‘kamu yararı’, ‘milli güvenlik’ gibi gerekçelerle güvenlik güçlerince kullanılmasının önünde yasal bir engel kalmayacak.

İstisna maddesi
Jandarma Genel Komutanlığı ve MİT, yasada kendilerine yönelik bazı kısıtlamaların kaldırılmasını isterken, Bilgi Üniversitesi’nin raporunda kişisel verilere ulaşılmasına getirilen sınırlamalar konusundaki istisna maddesinin ‘çok tartışmalı’ olduğu vurgulandı. Adalet Bakanlığı’nın hazırladığı taslakta YÖK, TÜBİTAK, Yargıtay, Sayıştay gibi kurumlardan üyelerin de bulunduğu dokuz kişilik bir Kurul önerilirken, Başbakanlığın bu kurulu “Bakanlar Kurulu’nun önerdiği yedi kişilik bir kurul’a dönüştürdüğü ortaya çıktı. Jandarma, ‘kadrolaşma yaratacağı’ gerekçesiyle ilgili maddeye itiraz etti.

Türkiye’de birçok alanda vatandaşların kişisel verileri toplanıyor. Vatandaşlar, bankalarda hesap açıp, kredi başvurusu yaparken oda, borsa, sendika, vakıf ve derneklere üye olurken, işe girerken, üniversitelere kayıt olurken, hastanelerde tedavi görürken, adli, tıbbi, ailevi bilgilerini özel ve tüzel kuruluşlara veriyor. Türkiye İstatistik Kurumu, sendikalar, odalar ellerindeki veri kütüğünü kullanarak istatistikler açıklıyor. Kolluk kuvvetleri soruşturma yürütürken, MİT istihbarat amacıyla bu veri kütüklerinden yararlanmak istiyor, zaman zaman mevzuat sorunları yaşanıyor. KVK Tasarısı ise Avrupa Birliği uyumu ve vatandaşın lehine bir düzenleme olarak gündeme getirilmişti.

Tek elde toplanacak

Tasarı ile tıpkı iletişimin dinlenmesi ve izlenmesinde olduğu gibi özerk bir kurul oluşturulması ve kişisel verileri toplayıp, bu verileri işleyip kullanmak, üçüncü kişilerle paylaşmak isteyen kuruluşların bu kurul üzerinden hareket etmesi öngörülüyor.
Tasarıya göre, kişisel veriler ancak, belirli, açık ve meşru amaçlar için toplanacak, kanunlar çerçevesinde kullanılabilecek, amaçlara ve kurallara aykırı olarak yeniden değerlendirilemeyecek.
Toplanma nedenleriyle orantılı olacak(banka hesabı için sağlık raporu istenmemesi gibi), doğru olması için güncellenecek, gerekli süre kadar saklanabilecek, sadece, tarihi, istatistiki veya bilimsel amaçlarla yeniden işlenebilecek veya arşivlenebilecek.
Kİşinin rızasıyla ama…

Tasarıyla kişisel bilgiler, ancak ilgili kişinin açık rızasıyla kullanılabilecek, kişilerin ‘ırk, siyasi düşünce, din, mezhep veya diğer inançları, dernek, vakıf ve sendika üyeliği, sağlık ve özel yaşamları ve hür türlü mahkumiyetleri ile ilgili kişisel veriler’ kullanılamayacak. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğinin korunmasını sağlayacak yeterli önlemler alınacak. Vakıf, dernek, sendika ve siyasi partiler, kuruluş amaçlarına ve tabi oldukları mevzuata uygun ve faaliyet alanlarıyla sınırlı olmak şartıyla, ilgili kişinin rızası olmadan üyelerine ait bilgileri üçüncü kişilere açıklamayacak (Bir şirket, ilgili sendikadan çalışanların üyelik durumuna ilişkin bilgileri alamayacak). Sağlık verileri sır tutma niteliğinde görevlilerce tutulacak

Tasarıda vatandaşların veri güvenliğine ilişkin önemli düzenlemeler getirilirken isteyen devlet kuruluşunun aynı tasarıda ulaşılması kısıtlanan özel verilere ulaşmasını sağlayacak birçok açık kapı da bırakılıyor.

– ‘Kanunda zorunluluk’, ‘kamu yararına veya resmi olarak verilmiş bir görevin yerine getirilmesi amacı’ varsa ulaşmak mümkün olacak.

– Veri kütüğünü elinde bulunduran kurum, kuruluş, sendika, dernek, şirket verileri ‘kendi haklı çıkarları için’ kullanabilecek.

– Sağlık bilgileri, sağlık kurumları, sigorta şirketleri, Sosyal güvenlik kurumları, İşyeri sağlık birimi oluşturmakla yükümlü işverenler, sağlıkla ilgili okul ve üniversiteler tarafından bir kullanılabilecek. Rızasını açıklayamayacak durumdaki vatandaşların kişisel verileri “kendisinin veya başkasının hayatını veya beden bütünlüğünü korumak amacıyla” veriler kullanılabilecek.

– Tasarıda, özel verilerin kullanımını kısıtlayan maddeler için istisnalar getiriliyor. Bu istisnalar, ‘temel kamu yararlarının gerektirmesi’, ‘bir suçun soruşturulması’, ‘koruma,kontrol tedbirleri’, ‘mahkûmiyetler’, ‘kamu düzeninin korunması’, ‘Suçun önlenmesi için gerekli olması’ gibi gerekçelerle açıklanıyor.

Bilgi Üniversitesi Bilişim Teknolojisi Hukuku Merkezi’nden Nilgün Başalp ve Leyla Keser Berber’in hazırladığı raporda, yasadaki ‘veri kütüğü sahibinin kendi haklı çıkarları’ için kişinin rızası bulunmaksızın veri işlenmesine olanak sağlamasını eleştirdi ve ‘haklı çıkar’ ifadesinin sınırlanmasını istedi. Jandarma da aynı konuda “Haklı çıkar, oldukça geniş kapsamlı ve belirsiz niteliklidir. Bunun yerine ‘kanunlarla verilen görev ve yetkilerin yerine getirilmesi amacıyla…’ ifadesi konulsun” önerisini iletti. Sağlık verilerinin kullanılması konusunda Sigorta şirketlerine fazla hak tanındığının savunulduğu raporda, yasanın istisnalarla ilgili maddesi çok tartışmalı bulundu.

CHP’den itiraz

ANKARA – CHP’den tartışmalı tasarıya itiraz geldi. Adalet Komisyonu’nun CHP’li üyesi Mersin Milletvekili İsa Gök, Jandarma Genel Komutanlığı’nın bile bu haliyle tasarıyı tehlikeli bulduğunu belirterek, şöyle konuştu:
“Jandarma dahi Kişisel Verileri Koruma Kurulu’nu Bakanlar Kuruluna bağlayan ve hiç bir nitelik aranmaksızın yapılanması tehlikeli buluyor. Bu kurulun 70 milyon insanın kişisel verilerini yurtdışına aktarma yetkisi var. Jandarma, kişisel veri kütüğü sahibinin kendi haklı çıkarları için izin almaksızın veri toplama yetkisi veren maddeyi temel hak ve özgürlüklere aykırı buluyor. Bu görüş Jandarma istihbarat birine aittir; AKP’nin bunun karşısında utanması lazım. Jandarma ayrıca suçun önlenebilmesi için önleme amaçlı kişisel verileri toplama konusuda izin verilmesini istiyor. Bu tartışalibilir. Veri toplama sıkı şekil şartlarına tabi tutulmalı ancak bu şekilde Jandarma talebi haklı görülebilir. İlave yetkiler tehlikelidir.”

Jandarma’ya ve MİT’e yetmedi

Jandarma Genel Komutanlığı, TBMM Adalet Komisyonu’na gönderdiği görüş yazısında şu taleplere de yer verdi:

*Kişilerin ırk, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep veya diğer inançları, dernek, vakıf ve sendika üyeliği, sağlık ve özel yaşamları ile her türlü mahkumiyetlerine ilişkin kişisel verileri, özel hayatın ve aile hayatının gizliliğinin korunmasını sağlayacak yeterli önlemlerin alınması şartıyla bazı hallerde işlenebilir.

*Jandarma ‘suç işlenmesinin önlenmesi’ için çalışır. Özel nitelikteki kişisel verilerin işlenmesine, ‘suçun soruşturulmasında’ olduğu gibi ‘suçun önlenmesi’ için de olanak sağlanmalıdır.

*Kişisel verilerin işlenmesine ilişkin istisnaları düzenleyen madde kapsamına ‘özel niteliği olan kişisel veriler’ ile ‘kişisel verilerin üçüncü kişilere aktarılması’ da alınsın.

 

MİT istisna olmak istiyor MİT ise Komisyona gönderdiği görüş yazısında suçun soruşturulması amacıyla veri kullanılması maddesine “Milli Güvenliğin ve milli savunmanın sağlanması, suçun önlenmesi amacıyla yapılan istihbari faaliyetlerle ilgili olarak kanundan doğan bir görevin yerine getirilmesi için gerekli olan kişisel veriler” ifadesinin eklenmesini ekledi. Veri kullanımının ‘yetkili mercilerin kontrolünde’ olduğu tasarıya ‘kurumların kendi yetkili mercileri’ ifadesini de ekletmek isteyen MİT, kamu kurum ve kuruluşlarına ‘üçüncü kişilere veri aktarmasını reddetme’ hakkı veren maddedne istisna tutulmalarını istedi.

Başbakanlık Fişleme Merkezi

Adalet Bakanlığı’nın hazırladığı taslakta Kurul’un, Yargıtay, Danıştay, YÖK, Türkiye Barolar Birliği, TÜBİTAK ve Adalet Bakanlığı kontenjanından birer ve Bakanlar Kurulunca re’sen seçilecek üç kişiden oluşması öngörülmüştü. Buna karşın Başbakanlık’tan TBMM’ye gönderilen tasarıda “Kurul, Bakanlar Kurulunca seçilen 7 kişiden oluşur” hükmüne yer verildi. Adalet Bakanlığı Kurulu ‘yetkilerini bağımsız kullanan’ Başbakanlığın ilişkili kuruluşu olarak düzenlerken Başbakanlık tasarısında ‘Başbakanlığın ilişkili kuruluşudur’ ifadesi çıkarıldı. ‘Hiçbir organ, makam, merci ve kişi kurulun kararını etkilemek amacıyla emir ve talimat veremez’ hükmü ilgili maddeye eklendi.
Jandarma’dan kadrolaşma uyarısı

İletişimin izlenmesi ve dinlenmesi konusunda ‘kendi görev alanı’ ile sınırlandırılan ve aldığı izinler mahkemeden dönen Jandarma, aynı sorunu yaşamamak için Kurul’un yapısı konusunda şu görüşleri iletti:
“Adayların nasıl belirleneceğine ilişkin herhangi bir düzenlemeye yer verilmiyor. Kişi hak ve özgürlükleri ile doğrudan ilişkili bir görev yürütecek ve yetkilerini bağımsız olarak kullanacak özerk bir kurulun üyelerinin tek bir makam tarafından seçilmesi, kurulun bilimsel ve idari özerkliğini olumsuz etkileyecek ve kadrolaşmalara sebebiyet verebilir. Kurula aday gösterilmesi ve üye seçiminin farklı makamlar tarafından yapılması gerekir. YÖK, Bakanlıklar, meslek kuruluşlarının göstereceği adaylar arasından Bakanlar Kurulunca seçim yapılmasının uygun olacaktır.”

BilgiEdinmeHakki.Org: Bırakın, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı Sayesinde Mahrem Kalalım!

BIRAKIN, KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASI KANUNU TASARISI SAYESİNDE MAHREM KALALIM!

Nilgün Başalp, LL.M. ve Dr. Leyla Keser Berber (Istanbul Bilgi Üniversitesi Bilişim Teknolojisi Hukuku Merkezi) tarafından kamuoyunu aydınlatma amacı ile yazılan 18 Haziran 2008 tarihli yazı BilgiEdinmeHakki.Org tarafından yayınlanmıştır.

Toplumsal yaşamda var olmanın bir parçası olarak düşünülen tüm ilişkilerimiz kişisel bilgilerimizin üçüncü kişilerle ve özellikle devletle paylaşılmasını zorunlu kılmaktadır. Devlet karşısında vergi mükellefi olmak, taşınmaz maliki olmak bu açıdan sadece birer örnektir. Ancak aynı zamanda bir dernekle kurulan üyelik ilişkileri, bir okul ya da üniversite ile kurulan öğrencilik ilişkileri,  bankalar ya da şirketlerle kurulan müşteri ilişkileri kişisel verilerimizin işlenmesini zorunlu kılmaktadır. Bu bağlamda düşünüldüğünde bireyi ilgilendiren birçok sosyal etkileşim aslında kendisi hakkında veri toplanabilen bir faaliyete dönüşebilmektedir. Özellikle bilgi çağının beraberinde getirdiği hızlı ve kolay bilgi toplama/edinme olanakları düşünüldüğünde kişisel verilerin korunmasında hukuk düzenimiz önemli bir eksiklik gösterdiğini söylemeliyiz. Zira bugün çevremizin şahsımızla ilgili bildiklerini öğrenme olanağından yoksun olduğumuz gibi, kişi varlığımızı bu bilgiye sahip güçler karşısında etkin bir şekilde koruma olanağına da sahip değiliz. Mevcut hukuk düzenimiz bu korumayı sağlama noktasında yeterli değildir.

Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan ve halihazırda mecliste bulunan kişisel verilerin korunması kanunu tasarısı, “amaç” bölümünde; “kişisel verilerin işlenmesinde kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı ile temel hak ve özgürlüklerini korumak ve kişisel verileri işleyen gerçek ve tüzel kişilerin uyacakları esas ve usulleri düzenlemektir” şeklinde bir ifadeye sahiptir. Diğer bir deyimle kanunun amacı bir değer olarak kişiyi ve kişiyi belirli veya belirlenebilir kılan ve kişisel veri olarak adlandırdığımız bilgileri (kişinin kimlik bilgileri, ikamet adresi, cep telefonu, email adresi, IP numarası, cinsel tercihleri, ideolojik yaklaşımları, dini görüşleri, ırki kökeni gibi bilgileri) koruma altına almaktır.

Yasa tasarısının hazırlanmasında bu konuda AB içinde yeknesak bir hukuk düzeni yaratmaya çalışan 95/46 sayılı AT yönergesi dikkate alınmıştır. Ancak bunun ötesinde, AB ülkelerinde yürürlükte olan veri koruması yasaları da dikkate alınmaya çalışılmıştır. Bu amaçla tasarıya bakıldığında, tasarının özgürlükçü bir yaklaşımla hazırlanmaya çalışıldığını, ancak yine de bazı pürüzlerin bulunduğunu söyleyebiliriz. Tasarının getirdiği yenilikler özetle aşağıdaki gibidir:

– Kanun tasarısı; kişisel verilerin ancak bu kanunda veya diğer kanunlarda öngörülen hallerde işlenebileceği şeklinde bir düzenleme getirmektedir. Buna gore, kural olarak kişisel verilerin işlenemeyeceğini; eğer işlenecekse bunun ancak kanuna dayanarak yapılabileceği düzenlenmektedir.

– Kişisel verilerin işlenmesinde, hukuka uygunluk aranacaktır. Bunun için tasarıda 6ncı madde altında başta kişinin rızası olmak üzere ayrı ayrı hukuka uygunluk sebepleri sıralanmıştır.

– Kişisel veriler, ancak belirli, açık ve meşru amaçlar için toplanabilecek ve bu amaçlara aykırı olarak yeniden işlenemeyecek. Ayrıca toplandıkları amaçla bağlantılı, yeterli ve ölçülü olarak işlenmeleri gerekecek. Bunun dışında kişisel veriler gerçeğe uygun olarak işlenecek ve gerektiğinde güncellenecek. Saklama süresi bakımından ise, ilgili kişilerin kimliklerini belirtecek biçimde ve kaydedildikleri veya yeniden işlenecekleri amaç için gerekli olan süre kadar muhafaza edilmesi zorunlu olacak. İşlenen verilere sadece kanunen erişim yetkisi olanlar ulaşabilecek, o nedenle herkesin her kişisel veriye ulaşabilmesinin önü kesilmiş olacak.

-Bu kanun çerçevesinde kişisel verileri işleyenler, hangi tür verileri, ne kadar süre ile ve hangi amaçlar doğrultusunda işlediklerini açıklamak zorundalar. Bu amaçla, ayrıca bu kanun ile oluşturulacak kamuya açık sicile veri işleyicisi olarak kaydolmak zorundalar. Bu sayede herkes, kimin, hangi tür verileri, ne kadar süre ile işlediğini bu sicillere bakarak öğrenme imkanına sahip olacak. Tasarının bu hükmünün yanlış anlaşıldığını düşünüyoruz. Burada –birçok yerde yanlış olarak ifade edildiği gibi- kişisel verilerin toplandığı bir havuz oluşturulmamaktadır. Tam aksine, hangi veri kategorilerini veri işleyicilerinin topladığını ve işlediğini öğrenme hakkını elde ediyoruz. Zira bu sicile bizler değil, bizim verilerimizi işleyenler kaydolacaktır.

– Kişi, kendisi hakkında veri işleyenlere doğrudan başvurarak, kendisi ile ilgili hangi verilerin ne amaçla toplandığını ve işlendiğini öğrenme hakkına, yanlışlık varsa da düzeltilmesini ve hatta belirli bazı durumlarda silinmesini dahi isteme hakkına sahip olacak.

– Kanun ile ihdas edilecek Kişisel Verileri Koruma Kurulu da, bu kanunun yürütülmesinde önemli görevler yerine getirecektir. Sahip olacağı denetim yetkisi ile bu kanundan doğan yükümlülüklerin hukuka uygun olarak yürütülmesini sağlama fonksiyonuna sahip olacaktır. Ancak kurulun bunu tarafsız ve bağımsız bir şekilde yapabilmesi için, tasarıda bazı düzenlemelerin gözden geçirilmesi gerekmektedir. Özellikle, Kişisel Verileri Koruma Kurulu’nun yapısı bugün için siyasi etki altında görünmektedir. Bu düzenleme değiştirilmezse, kanunun yapılış amacının önemli ölçüde boşa çıkacağını düşünüyoruz.

– Kanun “özel niteliği olan veriler” olarak tanımladığı bazı veri kategorileri için daha sıkı koruma kurallarının işlerlik kazanacağını görüyoruz. Buna göre, kural olarak, kişilerin ırk, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep veya diğer inançları, dernek, vakıf ve sendika üyeliği, sağlık ve özel yaşamları ve her türlü mahkûmiyetleri ile ilgili kişisel veriler işlenemeyecek. Bu tür veriler, bünyesinde barındırdıkları ayrımcılığa uğrama tehlikesi sebebiyle, ancak belli bazı hallerde işlenebilecek. Bu istisnalardan biri örneğin, suçun soruşturulmasına ilişkin olarak özel nitelikteki kişisel verilerin, ilgili kanunlarda yeterli koruma tedbiri bulunması kaydıyla, yetkili mercilerin kontrolü altında işlenebilmesidir.

Tasarıya İlişkin Tartışmalara Cevaben

Görsel ve yazılı medyadaki veri korumasına ilişkin önemli tartışmalardan birini oluşturan önemli bir konu da, güvenlik güçlerine istisnai olarak kişisel verileri işleme olanağı sunan 22. maddenin içinde özel niteliği olan verilerin sokulmamış olmasıdır.

Maddede kullanılan kavramların sınırlarının belirlenmesinde yaşanan güçlüğe rağmen 22. madde hukuk devleti ilkesi çerçevesinde düşünüldüğünde polisin, jandarmanın ve istihbarat birimlerinin hukuka uygun olarak faaliyet göstermelerine olanak sağlar. Zira suçun soruşturulması bağlamında kendi özel kanunlarında açıkça verilmiş ve sınırları çizilmiş -yani yine hukuka uygun- olarak kişisel verileri işlemeleri mümkün olacaktır. Ancak tasarı, özel niteliği olan verilere ilişkin olarak, suçun önlenmesi bakımından herhangi bir düzenleme içermemiyor. Yani güvenlik güçleri Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca özel niteliği olan verileri işleyemeyecektir.

Güvenlik güçleri ise bu hassas verilerin de, suçla proaktif mücadele bakımından efektiflik sağlayacağı düşüncesiyle madde kapsamın aalınması ve dolayısıyla istisnaların bu yönde genişletilmesi gerektiğini belirtmektedirler.

Ancak suçun önlenmesi amacıyla özel niteliği olan kişisel verilerin işlenebileceğini bu yasa tasarısında hükme bağlanması mümkün değildir. Aksi halde kişisel verileri koruma kanunu mu yoksa korumama kanunu mu çıkartıyoruz diye düşünmek lazım. Yine bu tarz bir hüküm George Orwell’in  1984 adlı kitabını ve oradaki Büyük Birader bizi gözetliyor’u, yasalaştırmak anlamına gelecektir. Bu kanunun yapılmasındaki amaç, “hukuk devleti” ilkesi ile bağdaşır bir hukuk düzeni yaratmak. Ama “suç işlenebilir şüphes”i ile özel niteliği olan verilerin amaçsızca toplanmasına imkan sağlamak, fişlemenin önüne geçemediğimizi gösterir. Ülkedeki vatandaşların potansiyel suçlu olarak görülüp değerlendirilmesini öngören bu yöndeki hükümlerin yeri kesinlikle veri koruması yasaları değildir. Vatandaşın devlete karşı anonim ve mahrem kalmasını sağlayan özel nitelikteki kişisel veriler bakımından, vatandaş olarak hepimizin “hassas” davranması gerekmektedir.

Güvenlik güçlerinin suç ve suçun önlenmesi amacıyla yapacağı çalışmalar bakımından ihtiyaç duyacakları düzenlemeler kendi özel kanunlarında zaten mevcuttur. Bu yetkinin kapsamının ihtiyaç duyulduğunda genişletilebileceğine ilişkin bir yasal düzenleme de 5397 sayılı kanunla tüm güvenlik güçleri için yapılmıştır.

Dolayısıyla özel nitelikteki kişisel verilerin istisna kapsamına sokularak, güvenlik güçlerine açık olmasına ilişkin bir hükme veri koruması yasası izin veremez. Ancak bu yöndeki talepler sadece güvenlik güçlerinden geldi veya gelecek diye bir önyargımızda olmasın. Kısa bir süre sonra basına yansıyacak başka olaylarda da kamudan başka kurumların benzer taleplerde bulunduklarına tanık olacağız.

Tasarıda özel niteliği olan veriler bakımından buna karşın olumlu bir düzenleme yer almaktadır. Aksi yönde bir düzenleme, vatandaşı şeffaf kılmak anlamına gelir. Halbuki kanunun amacı, devleti şeffaf kılmaktır. Amacı bu olan Kanunun, kişisel bilgilerin hangi koşul ve şartlarla güvenlik güçleri tarafından alınabileceğine ilişkin hükümler öngördüğü “istisnalar” bölümünde, bu amaca aykırı düzenlemelerin öngörülmesi kanunun kendisi ile  bağdaşmayacaktır. Kişisel verilerin korunması yasa tasarısı özü itibariyle zaten bu tür uygulamaların ve kaygıların önüne geçmek, bunları engellemek için hazırlanmış bir tasarıdır.

Kanaatimize gore, asıl kaygılanılması gereken durum bugünkü durumumuzdur. Verilerimiz şimdiye kadar şu ya da bu şekilde iletişimde bulunduğumuz kamu veya özel sektör tarafından zaten alınmış ve veri tabanlarında saklanıyor durumdalar. Hangimiz örneğin; abonesi olduğumuz cep telefonu operatörüne aldığınız verilerimizi ne yaptınız? Ne kadar süre ile saklayacaksınız? Kiminle paylaştınız? Benim bu veriler üzerindeki haklarım nelerdir? Şeklindeki soruları yönettik? Sanırım hiçbirimiz! O halde asıl karmaşa ortamı bugün için mevcut. Çünkü; alınan  bu verilerin nasıl ve ne şekilde işleneceğine, ilgilinin verileri üzerindeki haklarının ne olduğuna, herhangi uyuşmazlık halinde sorunun nasıl çözüleceğine ilişkin spesfik kurallar  henüz ülkemizde mevcut değil. Asıl korkulması ve sorgulanması gereken durum bugüne münhasırken, yarın yasalaşacak ve bahsettiğimiz bu sorunlara hukuki bir koruma şemsiyesi getirecek yasa tasarısının, rahmetli Uğur Mumcu’nun “bilgi sahibi olunmadan fikir sahibi olunmaz” sözü göz ardı edilerek hazırlanan yazılar ve yapılan konularla, kanunun amacı ve sistematiği içinde olmayan farklı mecralara çekilerek yanlış kamuoyu oluşturulmaması gerektiğini savunuyoruz.
Unutulmaması gereken önemli bir diğer husus, bu kanun ile ülkemiz, Avrupa Birliği’nin öngördüğü koruma eşiğine eşdeğer bir seviyede bir koruma mekanizması oluşturma imkanına sahip olacaktır. Ayrıca ülkemizin AB’ye karşı ilk kez 2003 Ulusal Programında taahhüt ettiği ve ayrıca 108 sayılı Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nden doğan yükümlülüklerini ifa etmiş olacağı ve özellikle AB Katılım Ortaklığı Belgesi’nin gereklerini yerine getirmiş olacağı gözden uzak tutulmamalıdır. Ancak bütün bu uluslararası yükümlülüklerden bağımsız olarak, AB vatandaşlarının veri koruması hukuku çerçevesinde sahip oldukları haklara, bizler de sahip olacağız. Yasanın bizler adına en çok sahip çıkılması gereken yönü ise budur.
Sonuç: Kanunu Bilmemek Mazeret Sayılmaz! Bu nedenle her Türk vatandaşının Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı’nı aşağıdaki linkten okumasını tavsiye ediyoruz.
( http://www2.tbmm.gov.tr/d23/1/1-0576.pdf )